The Most Precious of Cargoes

Bazı hikâyeler vardır ki ne kadar sade anlatılırsa, o kadar güçlü yankılanır. Michel Hazanavicius’un yönettiği The Most Precious of Cargoes, Holokost’un karanlığına karşı yakılmış narin ama sarsıcı bir ışık. Jean-Claude Grumberg’in aynı adlı romanından uyarlanan bu animasyon film, savaşın ortasında insani bir mucizenin nasıl mümkün olabileceğini, bir bebeğin hikâyesi üzerinden anlatıyor.
Film, II. Dünya Savaşı'nın en zalim zamanlarında, karlarla kaplı Doğu Avrupa ormanlarında başlar. Fakir bir oduncu ve karısı, ormanın kıyısında basit bir yaşam sürmektedir. Bir gün, Auschwitz'e giden ölüm treninden fırlatılan bir bebek, onların hayatına düşer. Bu küçücük can, sadece bir çocuk değil, savaşın ortasında atılan en değerli “kargo”dur.
Kadın, Yahudi olduğunu bildiği bu bebeği sahiplenir. Kocasının öfkesine, çevresinin korkularına rağmen ona annelik eder. Savaşın, nefretin ve ölümün kol gezdiği bir çağda; sevgi, inanç ve vicdan hâlâ bir ihtimal midir? The Most Precious of Cargoes bu sorunun cevabını arıyor.